Kayıtlar

Yüzde Bire Karşı Birlik

Resim
Yepyeni bir yayınevi olan Yelkovan Kitap'tan çıkacak çevirim. Büyük bir keyif ve heyecanla çevirdim. Doğrusu biraz acele de oldu. Redaksiyonunu İlknur Ulken Kelso yaptı. Çok değerli dokunuşları oldu. Kendisine teşekkür ediyorum. Editörlüğünü sevgili dostum Ahmet Dağdelen büyük bir özenle yaptı. Birlikte çalışmak dostluğumuzu da pekiştirdi. Nice kitaplara sevgili Ahmet.  Vandana Shiva ile ilk kez bu kitapta tanıştım. Güçlü fikirlere sahip, insani duyarlılığı çok yuksek bir yazar. Çevirirken çok şey öğrendim. Bende de yeni duyarlılıklar oluşmasına veya varolan kimi duyarlılık alanlarının genişlemesine yol açtı. Umarım keyifle okunur ve okuyucusu bol olur. Arka kapak: Hangi taraftasın?  Egemenlik kurmayı ilerleme olarak görüp bunların üzerine inşa ettiği söylemlerle maliyetleri sürekli topluma ve doğaya devreden mekanik zihniyetin mi, yoksa ağaçlar ve yeryüzü yaşayabilsin, biz yaşayabilelim diye hayatını feda eden Amrita Devi ve 363 yoldaşının mı?  Kökleri dünya savaşlarına ...

Yiğit Uysal'la Söyleşi

Resim
  Sözcü Kitap'tan Yiğit Uysal'la söyleşi. Kısa ve görece kolay sorular sordu Yiğit Uysal. Başlıklar ve boşluklar dahil toplam 3000 vuruşluk bir alan olduğu söylendi. O yüzden soruların yanıtları biraz yüzeysel kaldı. Başlıkların benim ifadelerimi tam yansıttığını maalesef söyleyemeyeceğim. Örneğin, "En iyi öğrenme yöntemi sürekli yazmak ve okumak" gibi bir başlık atıldı. Oysa ben bunu "yazmayı öğrenmenin en iyi yöntemi" bağlamında söylemiştim. Sonuçta derginin editörlerinin tercihi başka yönde olmuş. Yapabileceğim bir şey yok. Söyleşi için Yiğit Uysal'a teşekkür ediyorum. Söyleşi Metni: Yiğit Uysal: Gökçukuru oldukça ilgi çekici bir kitap adı. İlk öyküdeki anne karakterinin gökyüzünün mutfak penceresinden görünen kısmına koyduğu isim aslında. Kitaba isim verme süreci nasıl gelişti? Sizi zorlayan bir süreç miydi?  Ramazan Güngör:  Kitapların adı genellikle yazma aşamasındayken zihnimde beliriyor. “Lodos Güncesi” de böyle oldu, “Yalpa” da. Hatta şu an üze...

Aynur Kulak'la Söyleşi

Resim
Kitap Eki'nden Aynur Kulak'la "Gökçukuru" üzerine söyleştik. Söyleşilerin en iyi yanı, yazdığınız metin üzerinde sizi yeniden düşündürmesi. Aynur Kulak'ın bazı sorularının gerçekten de böyle bir etkisi oldu. Mesela öyküleri okurken tek bir karakterin hayatının farklı evrelerini okur gibi hissetmesi ilginçti. Bu, benim hiç öngörmediğim bir düşünceydi. Benzer temalar etrafında biçimlenen öykülerde bile karakterlerin net çizgilerle birbirinde  ayrıldığını düşünüyordum. Öyküler arasında kurduğu bağlantılar, karakterlerin birbirleriyle ilişkileri üzerine yaptığı yorumlar da kimi zaman şaşırtıcıydı. Beni kendi metnimi farklı bir gözle okumaya zorladı. Bundan da son derece memnunum.  Söyleşi için kendisine teşekkür ediyorum. Söyleşiden Bir Bölüm: Gökçukuru ile ilgili detay sorular da soracağım fakat ilk olarak Gökçukuru nasıl doğdu, Gökçukuru’na kadar süren yolculuğunuz nasıl gerçekleşti de bizler Gökçukuru kitabını nihayetinde okumaya başladık. Mesela daha da spesifikle...

Kâmil Yıldız "Gökçukuru"nu yazdı.

Resim
   Kendisi de öykü yazarı olan ve nefis kuramsal yazılar yazan  Kâmil Yıldız, "Gökçukuru" üzerine yazdı.  "Tam, eksiksiz yaşamak isteriz; en ufak bir leke gölge düşürür mutluluğumuza. Öte yandan imkânsızdır tam ve eksiksiz bir hayat. Ve bu nedenle de hikâyeler vardır: Şimdi’de her nasılsa büyümüş ve kendini büyük hissettiren boşluğu doldurmak için aradıklarımızı bulacağımız geçmiş zamana dönen hikâyeler. M. Proust da bunu yapmıştı, Kafka da. İçlerine döndüler, zamanda yolcuğa çıktılar. İlki muazzam ayrıntılarla döndü, diğeri kocaman bir hiçlikle. Ama R. Güngör öyküleriyle bu bakımdan ne yer yer izleri hissedilen Proust’a benzer ne de Kafka gibi hiçlik sunar bizlere; onun çok somut meseleleri vardır. Çünkü izini sürdüren geçmiş zamanda haksızlıklar bulur, lekesiyle görünen geçmiş zaman ise yadırgadıkları ve benimseyemedikleriyle doludur. Kendi şimdi’sini yaratan kahramanın geçmişi de yeniden yaratmak isteyişi duyulur. Ancak geçmiş, eğer gerçekliği insanın tosladığı du...

Öykü ve Şiirlerin Kaynağı Üzerine Kısa Bir Not

Resim
  Doğru anı kaçırdığımız ya da hiç bulamadığımız için dile getiremediğimiz bir yığın duygu ve düşünce birikir, deneyimin ve zamanın ruhumuzda yarattığı oyuklarda. Öykü ve şiir buralarda birikip demlenir. Esas olan, bir anı diğerlerinden ayıran o ince katmanı bulabilmek, orada saklanıp unutulanı görünür hale getirmektir. Öykü ve şiir varoluşumuzda büyük yarılmalar yaratan bu tür anları yakalayıp fotoğrafını çekmeye çalışır. Böyle anlarda varlığımız sürekli başkalarına çarpsa da aslında başkalarında da kendine çarpar. Ötekini, içinde bulunduğumuz durumu sorgular gibi göründüğümüzde aslında sorguladığımız kendimizizdir. Çünkü insan kendini ötekinde tanır.

Gökçukuru

Resim
Gökçukuru çocukluğumdan, yalnızlık ve yabancılık hissinden fırlayıp gelmiş bir kitap. Galiba insan belli bir yaşa kadar ileri, sonra da geri doğru yaşamaya başlıyor. Geçmişi zihninde daha sık yeniden kurmaya, tanıklıkları üzerinde daha çok düşünmeye başlıyor. Elbette içinde bulunulan anın gücü hiçbir zaman azalmıyor. "Cihan", "Boon Nam" ve "Kleinmann'ın Evi" böyle anların öyküsü. Öykülerin yazılma süreci pandemi dönemine denk geldi. Üniversite yıllarımdan beri ilk kez bu kadar zamanım olmuştu. Yazdığım öyküleri her zamanki gibi dostlarıma gönderiyor, onların görüşlerini alıyordum. Etrafınızda size doğruyu söyleyen dostlarınız varsa çok şanslısınız. Bu anlamda çok yol gösterici oldu bana arkadaşlarımın eleştirileri. Kendilerine çok teşekkür ederim. Yayına hazırlanma süreci sorunsuz yürüdü. Elbette bunda yayınevinin profesyonelliği çok önemli. Bu anlamda Can Yayınları ekibine ve editörüm Cem Alpan'a teşekkür ederim. Melih Dalbudak her aşamada dil ve ...

Yalpa

Resim
  Yalpa'daki öykülerin tamamı 2017-2019 yılları arasında yazıldı. Almanya'ya taşınmıştım. Hem de İstanbul gibi bir metropolden küçük bir kasabaya! Bilmediğim bir dilin ve kültürün içinde var olmak hiç de kolay olmayacaktı ama bu değişiklik beni konfor alanımdan tamamen çıkarmış, hayata bakışımı derinden etkilemişti.  Sanırım öykü yazmaya başlamamda şiirin benden yavaş yavaş uzaklaşması da etkili oldu. Çünkü şiir edebiyatın en nazlı türü. Canı isteyince size geliyor. Başka bir neden de daha fazla anlatma arzusuydu. Öykü ve roman buna daha uygun biçimlerdi. Yazdığım öyküleri yakın arkadaşlarıma gönderiyor, onların eleştirileriyle kendime yol bulmaya çalışıyordum. Öykü yazmayı (tabii öğrenebildiğim kadarını) bu kitapla birlikte öğrendim, diyebilirim.  Melih Dalbudak öyküleri tek tek okuyup dil ve içeriğe dair önerilerde bulundu. Onun detayları gören gözü benim için hep çok önemli olmuştur. Hatta onun onayından geçmemiş bir öykü bende şüphe yaratır.  Arka kapağın ilk kıs...