Çeviriler
%1'E KARŞI BİRLİK
Yepyeni bir yayınevi olan Yelkovan Kitap'tan çıkacak çevirim. Büyük bir keyif ve heyecanla çevirdim. Doğrusu biraz acele de oldu. Redaksiyonunu İlknur Ulken Kelso yaptı. Çok değerli dokunuşları oldu. Kendisine teşekkür ediyorum. Editörlüğünü sevgili dostum Ahmet Dağdelen büyük bir özenle yaptı. Birlikte çalışmak dostluğumuzu da pekiştirdi. Nice kitaplara sevgili Ahmet.
Vandana Shiva ile ilk kez bu kitapta tanıştım. Güçlü fikirlere sahip, insani duyarlılığı çok yuksek bir yazar. Çevirirken çok şey öğrendim. Bende de yeni duyarlılıklar oluşmasına veya varolan kimi duyarlılık alanlarının genişlemesine yol açtı.
Umarım keyifle okunur ve okuyucusu bol olur.
FOKUS
Arthur Miller, bence, 20. yüzyılın en etkileyici yazarlarından biri. "Satıcının Ölümü", "Köprüden Görünüş" gibi oyunlarındaki karakterlerin gerçekliği üzerine yemin edebilir insan. Romanın içinde geçen ve "Itzik"in öyküsünün anlatıldığı bölüm beni inanılmaz etkilemişti. Birkaç gün içimde taşıdım bende yarattığı duyguyu.
Yepyeni bir yayınevi olan Yelkovan Kitap'tan çıkacak çevirim. Büyük bir keyif ve heyecanla çevirdim. Doğrusu biraz acele de oldu. Redaksiyonunu İlknur Ulken Kelso yaptı. Çok değerli dokunuşları oldu. Kendisine teşekkür ediyorum. Editörlüğünü sevgili dostum Ahmet Dağdelen büyük bir özenle yaptı. Birlikte çalışmak dostluğumuzu da pekiştirdi. Nice kitaplara sevgili Ahmet.
Vandana Shiva ile ilk kez bu kitapta tanıştım. Güçlü fikirlere sahip, insani duyarlılığı çok yuksek bir yazar. Çevirirken çok şey öğrendim. Bende de yeni duyarlılıklar oluşmasına veya varolan kimi duyarlılık alanlarının genişlemesine yol açtı.
Umarım keyifle okunur ve okuyucusu bol olur.
FOKUS
Arthur Miller, bence, 20. yüzyılın en etkileyici yazarlarından biri. "Satıcının Ölümü", "Köprüden Görünüş" gibi oyunlarındaki karakterlerin gerçekliği üzerine yemin edebilir insan. Romanın içinde geçen ve "Itzik"in öyküsünün anlatıldığı bölüm beni inanılmaz etkilemişti. Birkaç gün içimde taşıdım bende yarattığı duyguyu.
Çeviriye başlamadan hemen önce Almanya'ya taşındığım için bitirmek epeyce uzun zaman aldı. Yaklaşık bir yıl sürdü diye hatırlıyorum. Ama yaptığım işten büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim. Arthur Miller'dan yazarlık dersi almak gibi bir şeydi.
Kitabın redaksiyonunu yine sevgili dostum Bülent Doğan yaptı ve yine harika bir iş çıkardı.
"Fokus" üzerine Damla Göl'le yaptığımız söyleşi:
Basın Bülteninden:
"Yabancı düşmanlığı" daima bir bulanıklık içermiştir. Dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet üzerinden ayrımcılık mekanizmalarının harekete geçirildiği bu sistemde başka mahalleden ya da sokaktan olanlara dahi düşmanlık güdülebilir. "Biz" duygusunun kapsamı da aynı ölçüde bulanıktır. Kimi insanlar bu düşmanlığı kolaylıkla içselleştirirken, kimileri üzerine kafa yorar ve bazende bu bulanıklığın kurbanı olur.
Fransız Devrimi’nden bir süre önce, Kraliçe Marie Antoinette, halkın yiyecek ekmeği olmadığı söylendiğinde şöyle demişti: “Ekmek yoksa pasta yesinler.” Bugün, Marie Antoinette’in yerini dev gıda şirketleri ve onların etkisi altındaki devletler almış bulunuyor.
Dünya nüfusunun dörtte biri “fazla kilolarıyla” savaşırken diğer dörtte biri açlıkla boğuşuyor. Yani dünya nüfusun yarısı kötü besleniyor. Kötü beslenmenin ötesinde zehirleniyor. Sofraları şeker, soya, katkı maddesi ve tarım ilacı kalıntılarıyla dolu, GDO’lu yiyecekler dolduruyor. Reklamlarla manipüle edilen insanlar, özellikle de çocuklar, fast-food bağımlısı oluyor. Obezite “salgını” büyüyor, kanser oranı artıyor. Küçük çiftlikler ortadan kalktıkça dev tarım arazileri ve vahim durumdaki besi çiftlikleri yayılıyor. Ormansızlaşma, çevre kirliliği, toprak verimsizliği, zehirlilik artarken tür çeşitliliği azalıyor ve doğaya geri dönüşü olmayan hasarlar veriliyor. Doğanın bir parçası olan bedenimizin ekolojik dengesi bozuluyor. Küresel gıda krizi her yönüyle alarm verirken şirketler kârlarını artırmaya devam ediyor.
İşte bu yüzden, dev gıda şirketlerinin ve devletlerin yarattıkları bu küresel gıda krizine karşı kayıtsızlığı en iyi bu cümle özetliyor: “Ekmek yoksa abur cubur yesinler.”
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 19.5 cm
"Yabancı düşmanlığı" daima bir bulanıklık içermiştir. Dil, din, ırk, mezhep ve cinsiyet üzerinden ayrımcılık mekanizmalarının harekete geçirildiği bu sistemde başka mahalleden ya da sokaktan olanlara dahi düşmanlık güdülebilir. "Biz" duygusunun kapsamı da aynı ölçüde bulanıktır. Kimi insanlar bu düşmanlığı kolaylıkla içselleştirirken, kimileri üzerine kafa yorar ve bazende bu bulanıklığın kurbanı olur.
Arthur Miller, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen bitiminde kaleme aldığı Fokus'ta, ABD'deki küçük bir Hıristiyan kasabasında yükselen anti-semitizm üzerinden bu bulanıklığı irdeliyor. İktidar sahiplerinin, yabancı düşmanlığını hangi çıkarlara yönelik, hangi sorgulamaların önüne geçmek için kullandığını orta sınıftan bir karakter olan Bay Newman üzerinden ele alan Miller, akıldışılığın ve önyargıların karşısında insani değerlerin gerçekliğini ön plana çıkarıyor.
Hıristiyan değerlerine bağlılığın bir seçenekten bir zorunluluğa dönüştüğü siyasal atmosferde değerler karmaşası ve kitlesel manipülasyon yoluyla zehirlenen toplumdan küçük ama çarpıcı bir kesit sunan Fokus, yazıldığı dönemden bugüne ve bu coğrafyaya yakıcılığını koruyarak ulaşan temel sorunlarımızdan birini merkeze alan, sarsıcı bir eser.
EKMEK YOKSA ABUR CUBUR YESİNLER
Galiba yaptığım en kolay çeviriydi. Robert Albritton'ın dili son derece açık ve anlaşılırdı. Dolambaçlı cümlelerden uzak duruyordu.
EKMEK YOKSA ABUR CUBUR YESİNLER
Galiba yaptığım en kolay çeviriydi. Robert Albritton'ın dili son derece açık ve anlaşılırdı. Dolambaçlı cümlelerden uzak duruyordu.
Çevirirken bana çok şey öğreten kitaplardan biridir. Gıda üretim ve dağıtım sistemiminin çarpıklıklığını ve mantıksızlığını bütün açıklığıyla ortaya seriyordu.
Kitabın kapağını hiç sevemedim. Zaten fikrimi de soran olmadı. Metis'ten çıkan Eric Schloeser'in yazdığı ve Hayrullah Doğan'ın çevirdiği "Hamburger Cumhuriyeti" de bu konuda yazılmış başarılı bir kitaptır. Sonradan bu temada çeşitli belgeseller çekilip başka kitaplar yazıldı ama konu güncelliğini korumaya devam ediyor.
Tanıtım Bülteninden:
Fransız Devrimi’nden bir süre önce, Kraliçe Marie Antoinette, halkın yiyecek ekmeği olmadığı söylendiğinde şöyle demişti: “Ekmek yoksa pasta yesinler.” Bugün, Marie Antoinette’in yerini dev gıda şirketleri ve onların etkisi altındaki devletler almış bulunuyor.
Dünya nüfusunun dörtte biri “fazla kilolarıyla” savaşırken diğer dörtte biri açlıkla boğuşuyor. Yani dünya nüfusun yarısı kötü besleniyor. Kötü beslenmenin ötesinde zehirleniyor. Sofraları şeker, soya, katkı maddesi ve tarım ilacı kalıntılarıyla dolu, GDO’lu yiyecekler dolduruyor. Reklamlarla manipüle edilen insanlar, özellikle de çocuklar, fast-food bağımlısı oluyor. Obezite “salgını” büyüyor, kanser oranı artıyor. Küçük çiftlikler ortadan kalktıkça dev tarım arazileri ve vahim durumdaki besi çiftlikleri yayılıyor. Ormansızlaşma, çevre kirliliği, toprak verimsizliği, zehirlilik artarken tür çeşitliliği azalıyor ve doğaya geri dönüşü olmayan hasarlar veriliyor. Doğanın bir parçası olan bedenimizin ekolojik dengesi bozuluyor. Küresel gıda krizi her yönüyle alarm verirken şirketler kârlarını artırmaya devam ediyor.
İşte bu yüzden, dev gıda şirketlerinin ve devletlerin yarattıkları bu küresel gıda krizine karşı kayıtsızlığı en iyi bu cümle özetliyor: “Ekmek yoksa abur cubur yesinler.”
Yazar: Robert Albritton
Yayınevi: OTONOM YAYINCILIK
Sayfa Sayısı: 328Yayınevi: OTONOM YAYINCILIK
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: Kitap Kağıdı
Boyut: 13.5 x 19.5 cm
BÜYÜLÜ ADA
Yaptığım ilk çeviri. Kınalıada'ya yeni taşınmış ve çok geçmeden çevirmen Bülent Doğan'la tanışmıştım. Çok kısa sürede arkadaş olduk. Evinde olduğumuz bir gün kitabın fotokopi halini Bülent'in çalışma masasında gördüm. İlk on beş sayfası çevrilmişti. Sayfalar üzerinde biraz göz gezdirince, "Bunu ben de çevirebilirim, kolay görünüyor," demiştim, Bülent'e. O da hiç duraksamadan, "Al o zaman, sen devam et!" deyiverdi. Böylece ilk çeviri maceram da başlamış oldu. Çevirdiğim bölümler üzerinden Bülent bana çeşitli ipuçları ve pratik bilgiler verdi. Bunlar bütün çeviri serüvenimde içime çok yaradı.
Yaptığım ilk çeviri. Kınalıada'ya yeni taşınmış ve çok geçmeden çevirmen Bülent Doğan'la tanışmıştım. Çok kısa sürede arkadaş olduk. Evinde olduğumuz bir gün kitabın fotokopi halini Bülent'in çalışma masasında gördüm. İlk on beş sayfası çevrilmişti. Sayfalar üzerinde biraz göz gezdirince, "Bunu ben de çevirebilirim, kolay görünüyor," demiştim, Bülent'e. O da hiç duraksamadan, "Al o zaman, sen devam et!" deyiverdi. Böylece ilk çeviri maceram da başlamış oldu. Çevirdiğim bölümler üzerinden Bülent bana çeşitli ipuçları ve pratik bilgiler verdi. Bunlar bütün çeviri serüvenimde içime çok yaradı.
O günlerde bir okulda haftanın iki günü Bilişim Teknolojileri danışmanı olarak çalışıyordum. Okul idaresi bana ardiyeden bozma bir oda ve bir de hurdaya kaldırdıkları bir bilgisayar vermişti. Önce bilgisayarı tamir ettim, ardından da odayı biraz düzenledim. Epeyce boş zamanım oluyordu. Çevirinin bir kısmını orada tamamladım. Elbette evde de yapmaya devam ediyordum.
Kitabın yayımlanması epeyce zaman aldı. Çevirdiğim ilk kitap olmasına rağmen yayımlanan çevirilerimin üçüncüsüdür.
Basın Bülteninden:
Dünyamızın henüz bu kadar yaşlı olmadığı eski zamanlarda geçen bir hikâye bu. Uzun uzun yıllar önce, perilerin insanlarla dostluk ettiği günlerde yaşanmış serüvenlerden biri.
Harika Prens ve arkadaşları, Büyülü Porsuk Adası'nda maceradan maceraya atılıyor. Şövalyeleri, kaleleri ve büyücüleriyle meşhur bu adada, prensler prensesler de var, iyilik perileri ve su cinleri de. İki'nin Yüce Ki'leri, Hırsızlar Kralı Vul-Takim, Ürkünç Kral, Despot Kivitovi ve diğer pek çok sevimli kahramanın serüvenlerini çok seveceksiniz.
Sayfa Sayısı: 240
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
İlk Baskı Yılı : 2015
Harika Prens ve arkadaşları, Büyülü Porsuk Adası'nda maceradan maceraya atılıyor. Şövalyeleri, kaleleri ve büyücüleriyle meşhur bu adada, prensler prensesler de var, iyilik perileri ve su cinleri de. İki'nin Yüce Ki'leri, Hırsızlar Kralı Vul-Takim, Ürkünç Kral, Despot Kivitovi ve diğer pek çok sevimli kahramanın serüvenlerini çok seveceksiniz.
Sayfa Sayısı: 240
Baskı Yılı: 2015
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
İlk Baskı Yılı : 2015
Yorumlar
Yorum Gönder