Müjde Alganer, Birgün Kitap'a "Gökçukuru"nu yazdı.
Müjde Alganer'in "Gökçukuru" üzerine yazdığı "Umut İnsanın Düşmanıdır"isimli yazı Birgün Kitap'ta yayımlandı. Müjde beni daha çok kent öyküsü yazmaya davet ediyor. Bir sonraki öykü kitabımda biraz daha tematik bir düzen oturtmamı salık veriyor. Öte yandan epeyce güzel cümleler etmiş öyküler hakkında. Teşekkür ediyorum.
Yazma maceram sanırım fazlasıyla doğaçlamaya yaslanıyor. Bu yüzden belki amatör bir yanı var. Bir öykünün başına otururken asla kent ya da kırsal öyküsü olsun gibi bir peşin-düşünceyle oturmadım. Zihnimde ne varsa, neyi anlatmak istiyorsam onu anlatmanın peşinde oldum. Şimdi de böyle. Bundan sonra da öyle olacağını varsayıyorum. Çünkü bir yerde öykü kendini seçiyor ve zihnimizde kendini görünür kılıyor. Beynimdeki bu düzene saygı duyuyorum.
Yazının tamamı aşağıda...
Umut İnsanın Düşmanıdır
Gökçukuru otobiyografik izler taşıdığı izlenimini verse de
yazarının usta kurgularla gerçeği yeniden yaşattığı öykülerden oluşmakta. Işıklar,
öyküler boyunca yazarın hayatının filizlendiği kasabanın mekânlarının,
insanlarının, alışkanlıklarının farklı sahnelerine doğru, her öyküde farklı bir
evrimle yeni bir duygu ve gözleme çevriliyor. Özellikle de kitaba ismini veren
birinci hikâye “Gökçukuru” bir ulak gibi gelecek öykülerin güçlü sesini ve nefesini
hissettiriyor.
İç seslerin çokça duyulduğu, yerel gözüken onca tınının
beynelmilel hissedişin sınırlarına yaslandığı meseller, yazarın kaleminin
gücüne ve özümseyiş özgünlüğüne dikkat çekiyor.
“… bütün hikayeler çocukluktan itibaren bozulmaya başlar ama
bu yavaş yavaş gerçekleşir. İnsan kendisiyle bir anda karşılaşmaz çünkü. Nasıl
bir gözünüz, kaşınız, eliniz, kolunuz olduğunu fark ettiğiniz bir ilk an yoksa
çirkin olduğunuzu fark ettiğiniz bir ilk an da yoktur. Bir parçanız olarak o da
sizinle beraber büyür. Sık sık başı okşanan çocuklardan biri değilsinizdir; hatta
ara sıra annenizi kardeşlerinizi gizli gizli severken yakalarsınız. Bir süre
sonra bunu kabullenirsiniz. Görmezden gelmeyi öğrenirsiniz…”
Özellikle de son hikâyelere doğru dozu artan hayat
tespitleri var. Okurken elinize bir kalem almak ve akışta öylesine söylendiği sanılan
hayat tespitlerinin altını çizmek geliyor, içinizden. Başka bir arka planda farklı
yorumlamaya gayet açık duyumsayışlar; fikrin altı ustalıkla doldurulduğunda yaratmak
istediği algıyı, başarılı şekilde yansıtıyor. Buna en güzel örnek sanırım “umut
insanın düşmanıdır” tespiti ya da yorumu.
Tıpkı “Mavi gökyüzü ve okyanus” öyküsündeki gibi, yazar
sanki ilk öykülerinde, söylemek istediklerinin etrafında dolaşırken son
öykülere doğru söylemek istediklerinin özüne daha direkt ve derinlikli yaklaşıyor.
Kimi öyküler geçmişin ve anın sisi, pusu arasında cesaretle belirirken; kimileri
anıların hazine avında yazılmış gibi. Avın sonunda çokça cevher var. Yazar
onları çamurdan çıkartıp yıkamış. Ve öykülere yakından bakıldığında aslında kalpte
ve zihinde iki kasaba var. Biri çocukluğun kasabası diğeriyse yabancı ülkede
kısırdöngü içinde yaşanan ve pek de sahiplenilmeyen fakat buna rağmen
damarlarından geçilen, suyundan içilen, insanıyla beraber olunan, “ mecbur”
kasaba.
Gözlerim ister istemez hikâyeleri sınıflandırmaya yönelik
bir ayrım aradı ama bulamadı. Belki geçmiş ve bugünü yani zamanı ayıran, belki
de çocukluk ve yetişkinlik izlekleri üzerinden bohçadan çıkan öykü dolabının
içini derleyebilecek bir düzenleme arandım. Çok mu lazımdı? Belki değil. Ama keşke
yaratıcı ve sıra dışı bir bölümleme-tanımlama-ayrışma olsa pek de yakışırdı
dedirtti… Nasıl sorusunun cevabını henüz ben de bulamadım.
Öyküler boyunca; bir yandan sıkışıp kaldığımız hatta
daraldığımız ama zaten ve işte bunlarla büyüdüğümüz ve kalıntılarını ömür boyu
bünyemizde nişan gibi taşıdığımız çocukluğun bizimle birlikte her yere gitmesi
duygusu, satırlar boyunca yine yeniden sarstı.
Öte yandan yazarın yetişkin öyküleri çocukluk öykülerinden de
başarılıydı kanımca. Belki de artık çok bildiğimiz duyduğumuz sıkılınası ama
ibretlik memleket öykülerinden ziyade kaotik yetişkinlik alametlerinin, girift
ilişkilerin, duygu ve düşüncelerin göbeğindeki ikircikli insan karakterleri naçizane ilgimi daha çok çektiği için.
Yazarın gözlemleri ve
hayat izleri amatör bir ruh fakat profesyonel bir yazın diliyle anlatılmış. Ruhunun
süzdüklerinin ince yollarında gezintiye çıktığı pek belli… Öykülerinin bundan
sonraki seçkileri; şehrin ve bireyin karanlığını işaret etmeye aday gibi. Bakalım
ne sürprizler var!
Birgün Kitap'ta 17 Eylül 2021'de yayımlandı.
Yorumlar
Yorum Gönder