Kâmil Yıldız "Gökçukuru"nu yazdı.
Kendisi de öykü yazarı olan ve nefis kuramsal yazılar yazan
"Tam, eksiksiz yaşamak isteriz; en ufak bir leke gölge düşürür mutluluğumuza. Öte yandan imkânsızdır tam ve eksiksiz bir hayat. Ve bu nedenle de hikâyeler vardır: Şimdi’de her nasılsa büyümüş ve kendini büyük hissettiren boşluğu doldurmak için aradıklarımızı bulacağımız geçmiş zamana dönen hikâyeler. M. Proust da bunu yapmıştı, Kafka da. İçlerine döndüler, zamanda yolcuğa çıktılar. İlki muazzam ayrıntılarla döndü, diğeri kocaman bir hiçlikle. Ama R. Güngör öyküleriyle bu bakımdan ne yer yer izleri hissedilen Proust’a benzer ne de Kafka gibi hiçlik sunar bizlere; onun çok somut meseleleri vardır. Çünkü izini sürdüren geçmiş zamanda haksızlıklar bulur, lekesiyle görünen geçmiş zaman ise yadırgadıkları ve benimseyemedikleriyle doludur. Kendi şimdi’sini yaratan kahramanın geçmişi de yeniden yaratmak isteyişi duyulur. Ancak geçmiş, eğer gerçekliği insanın tosladığı duvar gibi düşünürsek, daha gerçektir; daha sert hatları, görünmez dikenleri vardır. Bu yüzden olsa gerek, “Gökçukuru” öyküsünde anlatıcı kahramanımız annesine duyduğu sevgiyle, annenin eşliğiyle yapar geçmişe yolculuğunu..."
Yazının tamamını okumak için tıklayın.
Yorumlar
Yorum Gönder